IB ESS HL Environmental Ethics: Anthropocentrism, Biocentrism, Ecocentrism
Bir ormanın kesilmesine “evet” ya da “hayır” demek kolay görünebilir, ama IB Environmental Systems and Societies (ESS) içinde önemli olan kararın kendisi değil, neden o
Bir musluğu açtığında akan su, markette aldığın ekmek, kışın ısınmak için yaktığın yakıt, hatta telefonunun içindeki metal parçalar; hepsi natural resources (doğal kaynaklar) denen büyük hikayenin küçük sahneleri. IB Environmental Systems and Societies (IB ESS) içinde 7.1 ünitesi, bu hikayeyi “kaynak nedir, nasıl biter, nasıl korunur” çizgisinde netleştirir, çünkü Paper 1’de doğru terimi seçmek, Paper 2’de sağlam bir argüman kurmak, Internal Assessment (IA) ve hatta Extended Essay için ölçülebilir bir çevre sorusu seçmek bu temelin üstüne oturur.
Bu ünitede sık geçen kavramlar sınav diliyle şöyle görünür: natural resources, natural capital, natural income, sustainability, ecosystem services. Bu terimleri karıştırmadan kullanabildiğinde, Grade Boundary hedefin ne olursa olsun, cevapların daha “temiz” ve ikna edici olur. Üstelik konu sadece tanım ezberi değildir; suyun paylaşımı, ormanın kesimi, toprağın verimi, fossil fuels gibi örneklerle her gün yaşadığımız tercihlerin çevresel bedelini de görürsün.
Natural resources, insanlar tarafından kullanılan ve doğadan gelen her türlü materyal veya enerji kaynağıdır; freshwater, timber, fish, soil, mineral ores ve fossil fuels bu gruba girer. IB’nin sevdiği ayrım şudur: Kaynakların kendisi kadar, o kaynağın “stok” mu yoksa “akış” mı olduğu da önemlidir.
Bu noktada natural capital (doğal sermaye) devreye girer. Natural capital, doğanın elindeki “birikmiş değer” gibidir; ormanlar, balık stokları, verimli toprak, yeraltı suyu rezervleri, biyolojik çeşitlilik gibi biriktirilebilir ve zaman içinde azalabilir varlıkları düşün. Banka benzetmesi burada işe yarar: natural capital, hesabındaki ana para gibidir; dokunursan azalır, iyi yönetirsen uzun süre dayanır.
Natural income (doğal gelir) ise bu ana paranın ürettiği “faiz” gibi çalışır. Ormanın her yıl verdiği yeni odun büyümesi, balık popülasyonunun bir sezonda artan kısmı, su döngüsünün yenilediği belirli bir yeraltı suyu miktarı, doğal gelire benzer. Sınavda kritik olan cümle şudur: sürdürülebilirlik çoğu zaman natural income ile yaşamak, natural capital’i sürekli kemirmemek demektir.

Photo by Lukas
Doğal sistemlerin nasıl çalıştığını daha geniş çerçevede görmek istersen, Earth System Science yaklaşımını anlatan bir örnek olarak UCI Earth System Science bölüm tanıtımı işine yarar; IB ESS’in disiplinler arası mantığıyla aynı çizgidedir.
Orman örneği en anlaşılır olanıdır: Ormanın kendisi, yani ağaçların toplam biyokütlesi, toprağı ve habitatı natural capital sayılır. Ormanın her yıl büyüttüğü yeni sürgünler ve biyokütle artışı, yani “yıllık artış payı” ise natural income gibi düşünülebilir. Eğer her yıl sadece artış payını kesersen, sistem kendini yenileyebilir; buna çoğu kaynakta sustainable yield (sürdürülebilir verim) mantığı denir.
Balıkçılıkta da benzer bir çizgi vardır: Denizdeki balık stokunun toplamı natural capital olur, üreme ve büyümeyle her sezon oluşan artış natural income gibi çalışır. Kota belirlerken hedef, artıştan fazlasını avlamamak olmalıdır; aksi halde stok düşer, sonraki yılın “faizi” de küçülür.
Yeraltı suyu daha sinsi bir örnektir, çünkü yenilenme hızı her yerde aynı değildir. Bir akiferin toplam suyu natural capital gibi düşünülür, yağış ve sızma ile yıllık yenilenme natural income olur. Çiftlikler suyu yenilenmeden hızlı çekerse, kuyu derinleşir, maliyet artar, tuzlanma gibi sorunlar da eklenebilir.
IB ESS’te en sık hata, renewable resources (yenilenebilir kaynaklar) için “bitmez” gibi yazmaktır. Yenilenebilir demek, doğru koşullarda ve doğru hızda kendini yenileyebilen demektir; yanlış yönetimde renewable kaynaklar da tükenebilir. Orman yangını sonrası yeniden büyüme mümkündür, ama aynı alanda sürekli kesim ve otlatma varsa orman geri gelmeyebilir, sistem çalılığa veya çıplak toprağa dönebilir.
Non-renewable resources (yenilenemez kaynaklar) ise insan zaman ölçeğinde yenilenmeyen kaynaklardır. Buradaki ana fikir formation time (oluşum süresi) kavramıdır; fossil fuels milyonlarca yılda oluşur, biz ise birkaç yüzyılda çıkarıp yakarız. Bu yüzden non-renewable kaynaklar pratikte finite (sonlu) kabul edilir ve yönetim yaklaşımı “ne kadar kaldı” sorusunu da içerir.
İnsanların kaynak tüketmesi şaşırtıcı değildir, çünkü yaşamın birçok ihtiyacı kaynakla çözülür. Enerji için fossil fuels veya biyokütle, gıda için toprak ve su, barınma için timber ve mineral ores, ekonomi için ham madde ve ulaşım altyapısı gerekir. Sorun, tek bir ihtiyacı çözerken başka bir şeyi bozabilmemizdir; IB’nin Paper 2’de en sevdiği düşünme biçimi burada çıkar: trade-off.
Trade-off, her seçimin bir kazancı ve bir bedeli olduğunu açıkça yazmaktır. Baraj kurmak elektrik ve su güvenliği getirebilir, ama habitat kaybı ve yer değiştirme gibi sosyal etkiler doğurabilir. Maden açmak gelir yaratabilir, ama su kirliliği ve toprağın bozulması gibi maliyetler bırakabilir. Sınavda güçlü cevap, “tek yönlü” değil, iki tarafı da tartan cevaptır; “Don’t just define, evaluate” (sadece tanım verme, değerlendir) fikri burada iyi çalışır.
Ecosystem services (ekosistem hizmetleri) kavramı, doğanın bize sadece madde değil, “işlev” de sağladığını hatırlatır. IB bağlamında pratik bir ayrım şudur:
Wetlands (sulak alanlar) bu ayrımı tek örnekle anlatır. Sulak alanlar, bir yandan freshwater ve balık gibi goods sunabilir, diğer yandan suyu filtreleyip taşkın riskini düşüren services sağlar; bu hizmet kaybolduğunda, şehirler aynı işi pahalı altyapıyla yapmaya çalışır.
Ormanların carbon storage rolünü ve bu rolün finansman tartışmalarını daha derin okumak istersen, Financing Global Forests raporu (UNT dijital kütüphane) iyi bir arka plan verir; Paper 2’de “kanıt” dilini güçlendirmek için böyle kaynaklar işe yarar.
Resource security (kaynak güvenliği), bir toplumun uzun vadede temel kaynaklara erişiminin yeterli ve istikrarlı olmasıdır. Tartışma çıkmasının nedeni basittir: nüfus artar, tüketim artar, dağılım eşit olmaz, fiyatlar dalgalanır ve bazı kaynaklar sınır aşan sistemlere bağlıdır.
Kısa bir çatışma senaryosu kurmak Paper 2 için iyi pratik olur: Aynı nehir havzasını paylaşan iki bölge düşün, biri tarımsal sulama ister, diğeri içme suyu ve ekosistem akışını korumak ister. Ya da bir balıkçılık alanında kotayı artırmak isteyen bir sektör ile stokların düşüşünü gösteren bilim insanları karşı karşıya gelir. Bu tip senaryolarda paydaşları net yazmak, sonra trade-off’u tartmak puan getirir.
Gıda ve tedarik kırılganlıkları üzerinden “dayanıklılık” bakışı için, ölçüm mantığını anlatan bir örnek olarak Johns Hopkins gıda sistemi dayanıklılığı modülü faydalı bir referans sunar.
Sustainability (sürdürülebilirlik) bazen büyük bir slogan gibi duyuluyor, ama IB ESS’te iki basit kurala indirgenebilir. Birincisi, yenilenebilen kaynakları yenilenme hızından hızlı tüketmemek gerekir. İkincisi, atık ve kirliliği doğanın absorbe edebileceğinden hızlı üretmemek gerekir.
Çizgi aşıldığında “geri dönüş” zorlaşır, çünkü sistemin yapısı değişebilir. Toprak üst katmanı kaybolduğunda kısa sürede yerine gelmez, bir balık stokunda üreme yaşı düşerse popülasyon toparlanması gecikir, orman parçalanırsa tür çeşitliliği hızla düşebilir. Bu yüzden sürdürülemez kullanım, sadece bugünü değil, yarının seçeneklerini de daraltır.
Overfishing (aşırı avlanma) basit bir zincirle ilerler: Av baskısı artar, büyük ve üreyen birey sayısı azalır, stok yenilenmesi zayıflar, bir sonraki sezon “yakalanabilir” balık daha da düşer. Burada bazen positive feedback ortaya çıkar, çünkü stok küçüldükçe balıkçılar daha çok efor harcar, bu da düşüşü hızlandırır.
Deforestation (ormansızlaşma) da benzer şekilde katman katman etki yaratır: Ağaçlar gidince kök tutma azalır, yüzey akışı artar, soil erosion hızlanır, nehirler sediment taşır, su kalitesi bozulur, tarım verimi düşer. Bazı bölgelerde bu süreç yerel iklimi de etkileyebilir, çünkü nem ve gölge azalır, bu da yeni fidanların tutmasını zorlaştırır.
Soil erosion (toprak erozyonu) için geri besleme daha “sessiz” çalışır: Üst toprak kaybı verimi düşürür, çiftçi daha fazla gübre ve su kullanır, maliyet artar, toprak yapısı daha da bozulur. İyi yönetimde ise negative feedback kurulabilir; rüzgar kıran ağaçlar, örtü bitkisi, teraslama gibi uygulamalar erozyonu azaltır, sistem daha dengeli kalır.
Doğal kaynak yönetimi, sadece “yasak koymak” değildir; ölçmek, sınır belirlemek, teşvik tasarlamak ve sahada izlemek bir arada çalışır. IB ESS 7.1 kapsamında sık geçen yönetim araçlarını sınav diliyle düşünmek avantaj sağlar:
Limits/quotas ile avcılık ve su çekimi sınırları konur, protected areas ile habitat korunur, restoration ile bozulan alanlar onarılır, pollution control ile kirlilik kaynağı azaltılır, taxes/subsidies ile davranış yönlendirilir, regulation ile minimum standartlar belirlenir. Bu araçlar tek başına mucize yaratmaz; başarı çoğu zaman stakeholders (balıkçılar, çiftçiler, yerel halk, şirketler, devlet, bilim insanları) arasında açık hedefler ve şeffaf veriyle gelir.
Bu yaklaşım, uluslararası çerçevelerle de örtüşür; SDGs ve Paris Agreement isimlerini bilmek, Paper 2’de “yönetim ölçeği” tartışmasına bağ kurmanı kolaylaştırır. Kampüs veya kurum bazlı sürdürülebilirlik ölçümü örnekleri görmek istersen, göstergeler ve değerlendirme zorluklarını tartışan WMU ScholarWorks sürdürülebilirlik değerlendirme tezi iyi bir okuma olabilir.
Environmental Impact Assessment (EIA), bir proje başlamadan önce olası çevresel ve sosyal etkileri tarayan planlı bir süreçtir. IB ESS’te EIA’yı “rapor” diye ezberlemek yerine, hangi parçaları kapsadığını kısa ve net yazmak puan getirir: etkilerin belirlenmesi, alternatiflerin değerlendirilmesi, mitigation (azaltım) önlemleri, monitoring (izleme) planı ve bazen halk katılımı.
EIA’nın güçlü yanı, proje daha başlamadan riskleri görünür yapmasıdır; zayıf yanı ise sürecin her zaman aynı kaliteyle yürümemesidir. Veri boşluğu olursa, etkiler olduğundan küçük görünebilir; çıkar çatışması varsa, rapor dili “yumuşatılabilir”; zaman ufku kısa tutulursa, uzun vadeli zararlar gözden kaçabilir. Bu yüzden Paper 2’de EIA’yı yazarken, “var mı yok mu” yerine “ne kadar iyi yapıldı” sorusunu da eklemek iyi olur.
Sınavda kullanabileceğin pratik bir mini çerçeve, cevaplarını düzenli gösterir ve eksik bırakmanı azaltır:
IB ESS 7.1’de güçlü olmak, natural capital ile natural income farkını net yazmakla başlar, sonra ecosystem services ile doğanın “ürün” ve “işlev” sağladığını göstermekle büyür, en sonunda sustainability çizgisini ve yönetim araçlarını gerçekçi trade-off’larla bağlamakla tamamlanır. Paper 2’de yüksek puan, paydaşları açık seçmek, kanıt temelli yazmak ve yönetim seçeneklerini karşılaştırmakla gelir. Internal Assessment için de basit ama ölçülebilir bir kaynak seçmek işini kolaylaştırır; örneğin yerel bir su kaynağında su kalitesi (bulanıklık, pH, nitrat), bir alanda toprak pH’ı, ya da bitki örtüsü örtücülüğü gibi değişkenleri netleştirip iyi bir yöntem kurduğunda sustainability tartışmasını kendi verinle taşıyabilirsin.
Bir ormanın kesilmesine “evet” ya da “hayır” demek kolay görünebilir, ama IB Environmental Systems and Societies (ESS) içinde önemli olan kararın kendisi değil, neden o
Bir nehri kirleten fabrikanın bacası sadece duman mı çıkarır, yoksa görünmeyen bir fatura da mı üretir? IB ESS’de environmental economics, tam olarak bu görünmeyen faturayı
Bir nehre atılan atık, bir gecede balıkları öldürebilir, ama o atığın durması çoğu zaman aylar, hatta yıllar alır. Çünkü çevre sorunları sadece “bilim” sorusu değil,
Şehirde yürürken burnuna egzoz kokusu geliyor, ufuk çizgisi gri bir perdeyle kapanıyor, bazen de gözlerin yanıyor; bunların hepsi urban air pollution dediğimiz konunun günlük hayattaki
Şehir dediğimiz yer, sadece binalar ve yollardan ibaret değil, büyük bir canlı organizma gibi sürekli besleniyor, büyüyor, ısınıyor, kirleniyor, bazen de kendini onarmaya çalışıyor. IB
IB ESS Topic 8.1 Human populations, insan nüfusunun nasıl değiştiğini, bu değişimin nedenlerini ve çevre üzerindeki etkilerini net bir sistem mantığıyla açıklar. Nüfusu bir “depo”
Bir gün marketten eve dönüyorsun, mutfak tezgahına koyduğun paketli ürünlerin çoğu, aslında üründen çok ambalaj gibi görünüyor. Üstüne bir de dolabın arkasında unutulan yoğurt, birkaç
Evde ışığı açtığında, kışın kombiyi çalıştırdığında ya da otobüse bindiğinde aslında aynı soruyla karşılaşıyorsun, bu enerjiyi hangi kaynaktan üretiyoruz ve bunun bedelini kim ödüyor? IB
Bir musluğu açtığında akan su, markette aldığın ekmek, kışın ısınmak için yaktığın yakıt, hatta telefonunun içindeki metal parçalar; hepsi natural resources (doğal kaynaklar) denen büyük
Gökyüzüne baktığında tek bir “hava” var gibi görünür, ama aslında atmosfer kat kat bir yapı gibidir ve her katın görevi farklıdır. IB Environmental Systems and