IB ESS HL Environmental Ethics: Anthropocentrism, Biocentrism, Ecocentrism
Bir ormanın kesilmesine “evet” ya da “hayır” demek kolay görünebilir, ama IB Environmental Systems and Societies (ESS) içinde önemli olan kararın kendisi değil, neden o
Bir tabak yemeğe bakınca sadece lezzeti görürüz, ama IB ESS 5.2’de o tabağın arkasında agriculture and food başlığıyla anlatılan koca bir sistem vardır. Bu ünite, “food demand” artışını, “food security” sorununu ve tarımın çevreye bıraktığı izleri aynı çerçevede birleştirir, yani tek bir konuyu ezberletmekten çok, parçaları birbirine bağlamanı ister.
Bu yazıda hedef net, sınav sorularını daha rahat yorumlayacak bir mantık kurmak, Internal Assessment (IA) ve Extended Essay (EE) için gerçekçi fikirler üretmek. Bunu yaparken “food systems”, “sustainability”, “inputs and outputs” ve “environmental impacts” gibi ana kavramları IB diliyle, ama sade ve akıcı biçimde kullanacağız.
“Food demand” artışı çoğu zaman sadece nüfus artışıyla açıklanır, ama bu resmin yarısıdır. Diğer yarı, insanların ne yemeyi tercih ettiğiyle ilgilidir, yani diet change devreye girer. Nüfus büyürken aynı zamanda kişi başına et, süt ürünü ve işlenmiş gıda tüketimi artınca, tarım sistemi daha fazla enerji, su ve arazi ister.
IB sınavlarında “food security” için kısa, net ve ölçülebilir bir tanım yazman beklenir: Food security, insanların her zaman yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik erişimi olmasıdır. Burada “yeterli üretim” tek başına yetmez; erişim, fiyat ve istikrar aynı derecede önemlidir.
En zor ama en puan getiren çıkarım şudur: Dünyada yeterli gıda üretimi varken bile gıda güvensizliği yaşanabilir, çünkü üretim, paylaşım ve satın alma gücü eşit dağılmaz. Bir yanda market raflarında çöpe giden ürünler varken, diğer yanda temel gıdaya ulaşamayan topluluklar olması bu çelişkinin en görünür halidir.
Tarımın temel kısıtı “finite land” fikridir, yani kullanılabilir tarım arazisi sınırsız değildir. Nüfus ve tüketim arttıkça iki yol öne çıkar, verimi artırmak (intensification) ya da alanı büyütmek (extensification). Alanı büyütmenin en hızlı yolu çoğu zaman deforestation olur, orman tarım arazisine çevrilir ve iki yönlü bir sorun başlar: habitat kaybı nedeniyle biodiversity düşer, ağaçlar kesilince depolanan karbon atmosfere karışarak greenhouse gases artar.
Hayvancılık bu baskıyı büyütebilir, çünkü livestock üretimi hem yem için daha fazla arazi ister, hem de metan gibi güçlü sera gazlarıyla ilişkilidir. Burada sayılara boğulmadan, neden sonuç bağını iyi kurmak önemlidir: Et ve süt talebi yükselince yem bitkileri için arazi açılır, bu da arazi kullanım değişimini hızlandırabilir.
Tarımın çevresel etkilerini değerlendirirken, “tek bir doğru” aramak yerine trade-off düşünmek daha güvenli bir yoldur. Daha yüksek yield kısa vadede açığı kapatır, ama yüksek input kullanımı uzun vadede toprağı ve suyu zorlayabilir.
Food waste genelde “evde çöpe atılan yemek” gibi anlaşılır, ama gıda kaybı zincirin başında bile başlayabilir. Basit bir tarladan sofraya çizgisi kurarsak, kayıplar farm stage’de hasat ve depolama sorunlarıyla başlar, processing aşamasında ayıklama ve standartlara takılma ile artar, transport sırasında kırılma veya bozulma yaşanır, retail ve home tarafında ise fazla alım ve yanlış saklama devreye girer.
Eşitsizliğin kökleri de bu zincire gömülüdür. Bazı bölgelerde cold chain yoktur, yani ürün sıcaklık kontrolü olmadan taşınır ve hızla bozulur. Bazı yerlerde conflict/politics yüzünden tarım alanına erişim veya ürün sevkiyatı aksar. Income inequality olduğunda ise gıda piyasada vardır, ama alım gücü olmadığı için erişim yoktur.
IB tarzı bir cümleyle toparlarsak, sorun sadece üretim miktarı değildir, sistemin “distribution” kapasitesi ve israfı yönetme gücü de belirleyicidir. Bu bakış açısı, “more production fixes everything” gibi zayıf genellemelerden seni uzak tutar.
Gıda sistemleri ve tarımın ekonomik yönüyle ilgili daha geniş arka plan okumak istersen, Michigan State University’nin agrifood alanındaki raporları iyi bir bağlam sağlar, örnek olarak Agrifood Youth Employment and Engagement Study (AgYees) raporu tarım-gıda sektörünün sosyal boyutlarını anlamana yardımcı olur.
IB ESS’nin güçlü yanı “systems thinking” yaklaşımıdır. Bir farm system’i, bir kutunun içine koyup okursun, sonra kutuya girenleri (inputs), kutunun içindeki işi (processes) ve kutudan çıkanları (outputs) ayrı ayrı yazarsın. Bu yöntem, hem sınavda “compare” hem de “evaluate” komutlarını daha kolay karşılamanı sağlar, çünkü trade-off’ları doğal biçimde görürsün.
Bir çiftlik sistemi için en tipik yapı şu şekilde düşünülür:
| Sistem parçası | Örnekler | IB’de dikkat çeken nokta |
|---|---|---|
| Inputs | energy, water, fertilizer, labor, seeds | Miktar ve kaynak türü sürdürülebilirliği belirler |
| Processes | cultivation, irrigation, pest control, harvesting | Verimi artırırken çevresel baskı oluşturabilir |
| Outputs | yield, profit, emissions, runoff, waste | Hem istenen hem istenmeyen çıktı birlikte yazılır |
Sınavda puan getiren ayrıntı, outputs kısmına sadece “yield” yazmamak, emissions ve runoff gibi istenmeyen çıktıları da eklemektir. Bir sistem diyagramı çizdiğinde, “hangi output hangi inputtan doğuyor” bağlantısını kurarsan, yazdığın değerlendirme kendiliğinden derinleşir.
IB ESS müfredatının genel çerçevesini görmek için okul kaynakları da iş görür, örnek bir ders planı olarak IB Environmental Systems and Societies Curriculum Overview dokümanı, dersin hedeflediği düşünme biçimini net anlatır.
Subsistence farming, temel olarak ailenin veya yerel topluluğun ihtiyacını karşılamak için yapılan üretimdir, market bağlantısı sınırlı olabilir. Commercial farming ise pazara satış odaklıdır, ölçek daha büyüktür ve teknoloji kullanımı daha yaygındır. Bu ayrım basit görünür, ama çevresel etkileri okurken oldukça işe yarar.
Subsistence sistemlerde polyculture daha sık görülebilir, yani birden fazla ürün birlikte yetiştirilir. Bu yaklaşım, hastalık ve zararlılara karşı sistemi daha dayanıklı kılabilir, ama yield genelde daha düşük kalabilir. Commercial sistemlerde monoculture yaygındır, bu da mekanizasyonu kolaylaştırır ve kısa vadede yield’i artırabilir, fakat externalities dediğimiz yan etkileri büyütebilir, mesela pest control için daha fazla pesticide kullanımı veya toprağın daha hızlı yorulması.
Bunu küçük bir senaryoya indirgersek, smallholder rice paddy ile büyük ölçekli wheat farm’ı düşünmek faydalı olur. Pirinç tarlası su yönetimiyle yakından ilgilidir, yanlış yönetimde metan salımı ve su kaybı artabilir. Büyük buğday tarlasında ise ağır makine kullanımı ve tek tip ürün, soil compaction ve erosion riskini artırabilir. Yani “büyük olan daha kötü” veya “küçük olan daha iyi” gibi keskin yargılar yerine, hangi koşulda hangi etkinin büyüdüğünü yazmak daha doğru olur.
IB ESS 5.2’de “inputs” deyince en kritik tartışmalardan biri organic inputs ve inorganic inputs karşılaştırmasıdır. Organic inputs, manure ve compost gibi organik kaynaklı besin girdileridir, toprağın soil structure kalitesini artırabilir ve nutrient cycling’i destekler. Inorganic inputs ise chemical fertilizers ve pesticides gibi endüstriyel girdilerdir, kısa sürede hızlı sonuç verir ve yield’i çabuk yükseltebilir.
Buradaki dengeyi iyi kurmak gerekir, çünkü iki tarafın da artısı ve eksisi vardır. Organic inputs ile toprağın su tutma kapasitesi artabilir, bu da kurak dönemlerde sistemi daha dayanıklı yapabilir. Buna karşın, aynı ürün miktarı için daha fazla hacim gerekebilir ve lojistik zorlaşabilir. Inorganic inputs ile üretim tahmin edilebilir hale gelir, ama yanlış doz ve yanlış zamanda uygulama water pollution riskini büyütür.
Runoff yoluyla nitrate ve phosphate suya karışınca eutrophication oluşabilir, yani göl ve nehirlerde besin fazlalığı alg patlamasına ve oksijen düşüşüne yol açabilir. Bu cümleyi sınavda tek satırda net yazabilmek, uzun bir paragraftan daha fazla puan getirebilir.
Tarımda kaynak kullanımının bölgesel değişimi ve su gibi girdilerin nasıl tartışıldığını görmek için akademik bir örnek olarak Regional Resource Use for Agricultural Production in California çalışması, “input kıtlığı” fikrini gerçek bir bağlama taşır.
Sustainability konuşurken, çözümleri tek sepete atınca karmaşa çıkar. IB diliyle daha temiz bir çerçeve üç kanaldan gider: demand-side (tüketim), supply-side (üretim) ve system-side (dağıtım ve kayıp). Her çözümde en az bir fayda ve bir sınırlılık yazarsan, “evaluate” komutunu otomatik karşılamış olursun.
Bu üniteyi UN Sustainable Development Goals ile bağlamak da doğal durur, çünkü SDG 2 (Zero Hunger) doğrudan food security ile ilişkilidir. Yine de sınavda SDG yazmak tek başına yeterli olmaz, bir cümleyle bağlantı kurup hemen mekanizmaya dönmek daha etkilidir.
Trophic level mantığı aslında günlük bir benzetmeyle anlaşılır, her basamakta enerjinin bir kısmı “ısı ve hareket” olarak kaybolur, yukarı çıktıkça elde kalan enerji azalır. Bu yüzden plant-based diets, aynı kalori ve protein ihtiyacını daha az arazi ve daha az su ile karşılayabilir, çünkü crops doğrudan tüketildiğinde enerji kaybı daha düşüktür.
Bu, herkesin aynı şekilde beslenmesi gerektiği anlamına gelmez, çünkü kültür, sağlık ve erişim koşulları farklıdır. IB’nin istediği yaklaşım, “livestock kötü, bitkisel iyi” gibi slogan kurmak değil, kaynak verimliliğini ve çevresel maliyeti açık dille yazmaktır. Bazı bölgelerde otlakların başka tarımsal kullanım için uygun olmaması da tartışmaya ek bir boyut katar, çünkü her arazi crops üretimine uygun değildir.
Food waste azaltmak, çoğu zaman en hızlı kazanım sağlayan alandır, çünkü yeni arazi açmadan daha fazla gıdayı sofraya taşır. Cold chain yatırımı, daha iyi storage çözümleri ve daha anlaşılır labeling uygulamaları kaybı düşürebilir, ama altyapı maliyeti ve yönetim kapasitesi sınırlılık yaratır.
Precision farming, sensörler ve veri ile su ve kimyasal kullanımını daha hedefli yapmayı amaçlar. Daha az water ve daha az fertilizer kullanımı mümkün olur, fakat başlangıç maliyeti yüksektir ve küçük üretici için erişim zor olabilir. Bu noktada, çözümün “teknik olarak doğru” olması yetmez, sosyal ve ekonomik uygulanabilirliği de yazılmalıdır.
GM crops (genetically modified crops) konusunda IB dengeli bir dil bekler. Fayda tarafında pest resistance ve verim istikrarı sayılabilir, yani bazı koşullarda pesticide ihtiyacını azaltabilir. Endişe tarafında ise etik kaygılar, tohum bağımlılığı tartışmaları ve biodiversity üzerindeki olası etkiler gündeme gelir. Burada güçlü cümle, “etki bağlama bağlıdır” cümlesidir, çünkü tek bir GM örneğiyle tüm sistemi yargılamak zayıf kalır.
Regenerative farming ise toprağın organic matter seviyesini artırmayı ve erosion riskini azaltmayı hedefler, pratikte crop rotation, cover crops ve minimum toprak işleme gibi yöntemlerle somutlaşır. Uzun vadede soil health iyileşebilir, ancak geçiş döneminde yield dalgalanması yaşanabilir ve çiftçinin gelir riski artabilir. Bu tür çözümlerde trade-off’ı açıkça yazmak, Grade Boundary açısından seni yukarı taşır, çünkü “iyi niyetli öneri” yerine “gerekçeli değerlendirme” sunmuş olursun.
Tarımın tarihsel olarak nasıl yoğunlaştığı ve bunun toplumsal sonuçları üzerine akademik bir örnek okumak istersen, UNC kaynaklı Agricultural Intensification and the Emergence of Political Complexity çalışması, intensification kavramına daha geniş bir pencere açar.
Bu bölümü küçük bir egzersiz gibi kullanırsan, hem sınav yazın hızlanır hem IA fikri daha netleşir. Yakınında bir farm system seç, bu bir seracılık işletmesi, bir süt çiftliği veya küçük bir sebze bahçesi bile olabilir, sonra inputs, processes, outputs üçlüsünü bir sayfaya yerleştir.
Ardından iki çevresel etkiyi özellikle net yaz, örneğin water pollution (runoff ile nitrate taşınması) ve soil erosion (çıplak toprakta yağmurla aşınma). Son olarak iki çözüm öner, ama her çözümün bir sınırlılığını da ekle, çünkü IB “evaluate” dilini burada arar.
IA için ölçülebilir ve saha çalışmasına uygun Research Question örnekleri şöyle olabilir:
EE için tek cümlelik genişletme fikri de şuna benzer bir düzlemde ilerleyebilir: Aynı ürünün iki farklı üretim sistemi üzerinden life-cycle düşüncesiyle karşılaştırılması, yani input kaynağı, enerji kullanımı ve atık akışları birlikte ele alınır.
IB ESS 5.2, gıda meselesinin sadece “daha çok üretim” olmadığını açıkça gösterir, çünkü “food demand” artışı nüfusla birlikte diet change yüzünden de büyür. Food security sorunu da çoğu zaman üretimden çok distribution ve food waste gibi sistem parçalarında kilitlenir. Çözümler umut verir, ama her çözüm trade-off taşır, bu yüzden en yüksek puan evaluate diliyle, yani artı ve eksiyle yazınca gelir.
Bir sonraki adım basit kalsın, yaşadığın ülkeden veya okul çevrenden bir örnek seç, bir sistem diyagramı çiz, sonra IA ya da EE için tek bir net Research Question üret. Gıdaya baktığında artık sadece tabak değil, arkasındaki sistemi de görmeye başlayacaksın.
Bir ormanın kesilmesine “evet” ya da “hayır” demek kolay görünebilir, ama IB Environmental Systems and Societies (ESS) içinde önemli olan kararın kendisi değil, neden o
Bir nehri kirleten fabrikanın bacası sadece duman mı çıkarır, yoksa görünmeyen bir fatura da mı üretir? IB ESS’de environmental economics, tam olarak bu görünmeyen faturayı
Bir nehre atılan atık, bir gecede balıkları öldürebilir, ama o atığın durması çoğu zaman aylar, hatta yıllar alır. Çünkü çevre sorunları sadece “bilim” sorusu değil,
Şehirde yürürken burnuna egzoz kokusu geliyor, ufuk çizgisi gri bir perdeyle kapanıyor, bazen de gözlerin yanıyor; bunların hepsi urban air pollution dediğimiz konunun günlük hayattaki
Şehir dediğimiz yer, sadece binalar ve yollardan ibaret değil, büyük bir canlı organizma gibi sürekli besleniyor, büyüyor, ısınıyor, kirleniyor, bazen de kendini onarmaya çalışıyor. IB
IB ESS Topic 8.1 Human populations, insan nüfusunun nasıl değiştiğini, bu değişimin nedenlerini ve çevre üzerindeki etkilerini net bir sistem mantığıyla açıklar. Nüfusu bir “depo”
Bir gün marketten eve dönüyorsun, mutfak tezgahına koyduğun paketli ürünlerin çoğu, aslında üründen çok ambalaj gibi görünüyor. Üstüne bir de dolabın arkasında unutulan yoğurt, birkaç
Evde ışığı açtığında, kışın kombiyi çalıştırdığında ya da otobüse bindiğinde aslında aynı soruyla karşılaşıyorsun, bu enerjiyi hangi kaynaktan üretiyoruz ve bunun bedelini kim ödüyor? IB
Bir musluğu açtığında akan su, markette aldığın ekmek, kışın ısınmak için yaktığın yakıt, hatta telefonunun içindeki metal parçalar; hepsi natural resources (doğal kaynaklar) denen büyük
Gökyüzüne baktığında tek bir “hava” var gibi görünür, ama aslında atmosfer kat kat bir yapı gibidir ve her katın görevi farklıdır. IB Environmental Systems and