IB ESS HL Environmental Ethics: Anthropocentrism, Biocentrism, Ecocentrism
Bir ormanın kesilmesine “evet” ya da “hayır” demek kolay görünebilir, ama IB Environmental Systems and Societies (ESS) içinde önemli olan kararın kendisi değil, neden o
Bir ekosistemi, sürekli akan bir nehir gibi düşün, suyun yönünü hafifçe değiştirsen bile aşağıda bambaşka yerleri besler. biodiversity kaybı da buna benzer, tek bir türün azalması bile besin ağını, toprak verimini ve su döngüsünü etkileyebilir. IB ESS Topic 3.3 (Conservation and regeneration) bu yüzden sadece “doğa sevgisi” değil, sistem düşüncesiyle karar verme konusudur.
Sınavda bu ünite, Paper 1’de veri yorumlama ve hızlı kavram doğruluğu ister, Paper 2’de ise “evaluate” ve “discuss” tarzı sorularda artı eksi tartmayı zorunlu kılar. Ayrıca Internal Assessment ve Extended Essay için harika bir alan sunar, çünkü saha gözlemi, ikincil veri ve yönetim stratejilerini tek çatı altında toplarsın. Grade Boundary baskısı hissediyorsan, 3.3’ü iyi bilmek genelde “kolay puan” değil, “az hata” demektir.
Bu yazıda şunları netleştireceğiz: in situ ve ex situ conservation, regeneration ve rewilding farkı, korunan alan tasarımı (protected area, wildlife corridor, marine protected area), başarı ölçütleri ve öğrencilerin sık yaptığı kavram hataları. Terimleri özellikle İngilizce vereceğim, çünkü IB ESS cevap dili bunu ister.
conservation, var olanı korumak ve kaybı durdurmak demektir, yani zarar büyümeden frene basarsın. regeneration ise zarar görmüş habitatı ve süreçleri geri kazandırmayı hedefler, yani sadece frene basmazsın, bozulmuş sistemi yeniden çalışır hale getirirsin. IB ESS’in sevdiği ayrım şudur, conservation daha çok “önleme ve koruma”, regeneration daha çok “onarım ve toparlanma” mantığı taşır.
Bu başlık, üç ana kavramla sıkı bağ kurar: biodiversity, habitat fragmentation ve ecosystem services. Biodiversity düşerse, ekosistem hizmetleri de zayıflar, örneğin su arıtımı, polinasyon ve karbon depolama gibi süreçler daha kırılgan olur. Habitat fragmentation arttığında türler küçük adacıklara sıkışır, gene flow düşer ve popülasyonlar tesadüfi olaylara karşı daha savunmasız kalır.
IB’de bir başka kritik nokta, yaklaşım seçimiyle ilgilidir. Species-focused yaklaşım tek bir türü hedef alır, örneğin bir ikon türü korumaya çalışırsın. Habitat-focused yaklaşım ise yaşam alanını ve ekolojik ilişkileri güçlendirir, bu yüzden genelde daha güçlü sonuç verir, çünkü aynı habitatı paylaşan pek çok tür aynı anda kazanır. Sınavda, “neden habitat koruma daha etkilidir” sorusuna kısa ve net gerekçe yazmak ciddi puan getirir.
Korumanın gerekçelerini saymak kolaydır, örnekle bağlamak ise notu yükseltir.
Ecological: Türler ekosistem işleyişinin parçasıdır, bir tür kaybolduğunda besin ağında boşluk oluşabilir. keystone species kaybı bazen trophic cascade başlatır, yani üst düzeyde bir değişim alt seviyeleri zincirleme etkiler, örneğin yırtıcının azalması otçuluğu artırır, bitki örtüsü zayıflar.
Ethical: Canlıların var olma hakkı olduğu görüşü, insan merkezli olmayan bir bakış sunar. Bu yaklaşım, “işimize yaradığı için koruyoruz” düşüncesinin ötesine geçer.
Aesthetic: İnsanlar doğayla temas ettiğinde zihinsel sağlık, kültürel bağ ve yer duygusu güçlenebilir. Bir kıyı sulak alanının kuş çeşitliliği, yerel kimliğin parçası haline gelebilir.
Genetic resources: Yabani akrabalar, tarımda kuraklığa dayanıklılık gibi özellikler taşır. Bir popülasyon kaybolursa, geri getiremeyeceğin genetik seçenekleri de kaybedersin.
Commercial: ecotourism gelir yaratabilir, sürdürülebilir fisheries uzun vadeli kazanç sağlar, doğal bileşikler yeni ilaçlara temel olabilir. Ormanların iklim ve ekonomiyle bağlantısını görmek için, küresel orman finansmanı üzerine derin bir derleme olan Financing Global Forests raporu iyi bir arka plan verir.
IB ESS’de en sık kaybedilen puan, kavramları birbirine karıştırmaktan gelir. habitat, bir türün yaşadığı fiziksel ortamdır, örneğin “mangrove habitat”. species, aynı tür bireyleri ifade eder, örneğin Canis lupus. population, aynı türün aynı alandaki bireyleridir, örneğin “bir vadideki kurt popülasyonu”. community, farklı tür popülasyonlarının birlikte oluşturduğu canlılar topluluğudur. ecosystem ise community ile abiyotik çevrenin birlikte işlediği bütündür.
Regeneration yazarken çoğu öğrenci succession ile bağlantıyı kaçırır. Regeneration, çoğu zaman secondary succession ile ilerler, çünkü toprak ve tohum bankası kısmen kalmış olabilir. Primary succession ise toprak oluşumuyla başlar, bu yüzden çok daha yavaştır ve sınavda “neden uzun sürer” diye sorulabilir.
in situ conservation, türleri doğal habitatında korumaktır ve IB ESS’te genelde “first choice” kabul edilir. Mantık basittir, canlıyı sadece hayatta tutmazsın, onu besleyen ilişkileri de korursun, yani polinatör, av, yırtıcı, mikrobiyal döngüler aynı sistemde kalır. Bu yöntem, doğal seçilim ve davranışların sürmesini desteklediği için uzun vadede daha sürdürülebilir olabilir.
Yine de sınırları vardır, çünkü arazi kullanımı baskısı, kaçak avcılık, istilacı türler ve iklim değişikliği korunan alanı tek başına yetersiz bırakabilir. Bu yüzden in situ projelerde “koruma çizgisi” kadar “yönetim kapasitesi” de önemlidir.
in situ araçlarını üç başlıkta düşünmek pratik olur: protected area (örneğin national park), wildlife corridor ve marine protected area (MPA). Bunların hepsi habitat fragmentation etkisini azaltmaya çalışır, çünkü bağlantı arttıkça göç, gene flow ve yeniden kolonileşme ihtimali yükselir.
Protected area: Temel amaç, habitatı doğrudan korumaktır, örneğin av baskısını azaltmak ve arazi dönüşümünü sınırlamak. Bir dağ ekosisteminde endemik bitkiler varsa, korunan alan sınırı bu türlerin yoğunlaştığı çekirdek bölgeyi kapsayacak şekilde çizilmelidir.
Wildlife corridor: Amaç, parçalanmış habitat parçaları arasında bağlantı kurmaktır. Örneğin iki orman parçası yol ve tarla ile ayrıldıysa, koridor memeli geçişini artırabilir ve küçük popülasyonlarda iç çiftleşme riskini azaltabilir.
Marine protected area (MPA): Amaç, özellikle aşırı avcılık ve habitat tahribatı baskısını düşürmektir. Bir resif sisteminde “no-take zone” kurulursa, balık biyokütlesi toparlanabilir ve çevre alanlara taşma etkisi görülebilir. MPA tasarımıyla iklim risklerinin bağını anlatan güncel bir çerçeve için Stanford’un MPA ve climate change değerlendirmesi iyi bir okuma olur.
IB’nin sevdiği tasarım ilkeleri genelde şunlara bağlanır: yüksek species richness ve endemism olan yerleri önceliklendirmek, alanları birbirine bağlamak, edge effect etkisini azaltmak için mümkünse daha kompakt şekiller seçmek, insan baskısının yüksek olduğu sınırları aktif yönetmek. Cevap yazarken “tek doğru tasarım yoktur” demek de değerlidir, çünkü coğrafya, bütçe ve yerel kabul her şeyi değiştirir.
biosphere reserve yaklaşımı, “tam koru” ile “tam kullan” arasında planlı bir denge kurar. core zone en sıkı koruma alanıdır, araştırma ve izleme dışında müdahale sınırlıdır. buffer zone çekirdeği koruyan bir tampon gibidir, düşük etkili faaliyetler veya eğitim projeleri burada olabilir. transition zone ise sürdürülebilir kullanımın sahaya indiği yerdir, tarım, ekoturizm, yerel üretim gibi aktiviteler daha belirgin hale gelir.
Bu zon mantığını yazarken tek paragraf “yönetim kararı” özeti yapmak iyi çalışır. Örneğin bir tropik bölgede road building baskısı artıyorsa, transition zone’da yolların güzergahı ve yoğunluğu planlanır, buffer zone’da gürültü ve erişim sınırları sıkılaşır, core zone’da ise habitat bütünlüğü korunur. Biosphere reserve yönetiminin nasıl değerlendirildiğine dair akademik bir çerçeve görmek istersen, CEU üzerinden UNESCO Biosphere Reserve management evaluation çalışması kavramsal düşünmeyi kolaylaştırır.
ex situ conservation, türleri doğal habitatı dışında korumaktır, yani türün “evini” kaybettiği veya evin artık güvenli olmadığı senaryolarda devreye girer. Bu yaklaşım, çoğu zaman “it’s a last resort” gibi anlatılır, çünkü habitatı düzeltmeden tek başına kalıcı çözüm üretmez. Yine de çok hızlı düşüş yaşayan türlerde zaman kazandırabilir, genetik materyali koruyabilir ve yeniden yerleştirme için bir köprü görevi görebilir.
Ex situ stratejilerde IB’nin beklediği karşılaştırma nettir: in situ ekosistem süreçlerini korur, ex situ ise bireyi ve genetiği korumaya odaklanır. Bu farkı yazdığında, değerlendirme kısmında maliyet, etik ve başarı olasılığı gibi kriterleri rahatça kullanırsın.
captive breeding: Artısı, çok az birey kalmışsa popülasyonu hızla büyütme şansı vermesidir. Eksisi, küçük kurucu gruplarda genetik çeşitliliğin hızla düşmesi ve davranışların doğadan kopması riskidir.
zoos: Artısı, eğitim ve farkındalıkla toplum desteğini artırabilmesidir, ayrıca araştırma ve veterinerlik kapasitesi sunar. Eksisi, sınırlı alan yüzünden doğal davranışların bozulması ve “koruma mı sergileme mi” tartışmasının bitmemesidir.
seed bank: Artısı, bitkiler için düşük maliyetle uzun süreli genetik arşiv tutabilmesidir. Eksisi, her türün tohumu aynı şekilde saklanamaz, ayrıca habitat yoksa tohumu geri koymak tek başına anlam taşımaz.
captive breeding sonrası reintroduction yapılacaksa üç koşulu kısaca yazmak güçlü olur: habitat hâlâ uygun olmalı, genetik çeşitlilik planlı yönetilmeli, insan yaban hayat çatışması azaltılmalı. Bu son maddeyi atlayan projeler, sahada “don’t” denen klasik hataya düşer, çünkü tür geri gelir ama kabul görmez.
rewilding, sadece tür sayısını artırmak değil, ekosistemin kendi kendini yönetebilen süreçlerini geri getirmektir. Burada kilit fikir, predation, otlatma baskısı, nutrient cycling ve bazen doğal yangın rejimleri gibi süreçlerin yeniden kurulmasıdır. Bu yüzden rewilding hem değerli hem zordur, çünkü sonuçlar her zaman tahmin edildiği gibi çıkmaz ve toplumsal kabul kritik hale gelir.
Kurtların Yellowstone’a geri dönüşü, bu konuyu anlatmak için sık kullanılan bir örnektir. Basit akış şöyle kurulur: yırtıcı geri gelince otçulların davranışı ve yoğunluğu değişir, bu da bitki örtüsünün bazı alanlarda toparlanmasına yardım eder, ardından kıyı habitatları ve bazı türlerin yaşam alanları etkilenebilir. Rewilding’in politika aracı olarak nasıl tartışıldığını görmek için Duke Nicholas School blog yazısı ve daha ders kitabı tadında bir özet için Rutgers açık ders bölümündeki rewilding anlatımı iyi bir arka plan sağlar.
Regeneration tarafında ise en kritik cümle şudur: Regeneration, “fidan dikmek” kadar basit değildir, çünkü toprak yapısı, su rejimi, mikro habitatlar ve tür etkileşimleri toparlanmadan sistem tam çalışmaz. IB ESS cevaplarında bu noktayı yazdığında, “neden bazı restorasyon projeleri yıllarca sürer” sorusunu doğal biçimde çözmüş olursun.
IB ESS, “başarılı oldu” cümlesini tek başına sevmez, ölçüt ister. Bu yüzden başarıyı üç başlıkta toplamak pratik olur: ecological, social, economic.
Ecological başarı: popülasyon trendi artıyor mu, species richness değişti mi, habitat quality indices iyileşti mi, istilacı tür baskısı azaldı mı. Örneğin bir MPA’da hedef balık türlerinin boy dağılımı büyüyorsa, bu genelde av baskısının azaldığına işaret eder.
Social başarı: yerel halk kabul ediyor mu, çatışma azaldı mı, yönetim şeffaf mı, paydaşlar sürece katılıyor mu. Koruma sadece harita üzerinde kalırsa, kaçak avcılık ve sabotaj gibi riskler büyüyebilir.
Economic başarı: sürdürülebilir gelir oluşuyor mu, koruma maliyeti yönetilebilir mi, ecotourism veya sertifikalı ürün gibi gelir akışları istikrarlı mı. Bu başlıkta, “kısa vadeli gelir kaybı” ile “uzun vadeli kaynak güvenliği” arasındaki dengeyi yazmak Paper 2 değerlendirmesinde işe yarar.
Bu ölçütleri tartarken worldviews farkı sahneye çıkar. Bir grup doğayı ekonomik değerle ölçerken, başka bir grup intrinsic value görür, çıkar çatışması da tam burada büyür. IB’nin beklediği olgun cevap, tek bir görüşü parlatmak değil, hangi görüşün hangi kararları güçlendirdiğini göstermektir.
CBD (Convention on Biological Diversity) temel olarak biodiversity’nin korunması, sürdürülebilir kullanım ve fayda paylaşımı hedeflerini taşır. CITES ise nesli tehlikedeki türlerin uluslararası ticaretini düzenleyerek illegal wildlife trade baskısını azaltmayı amaçlar. Sınavda bu ikisini karıştırmamak önemlidir, biri geniş çerçeve ve hedefler, diğeri ticaret odaklı uygulama mantığı taşır.
NGO’lar (örneğin WWF gibi) çoğu projede dört rol üstlenir: funding bulmak, monitoring yapmak, advocacy ile politika baskısı kurmak, education ile yerel desteği büyütmek. Yereldeki bir koridor projesi, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmalarla uyumlu olmadığında zayıflar, bu yüzden yerel küresel bağlantıyı bir cümleyle kurmak genelde yüksek puan getirir.
IB ESS 3.3’te ana tablo açık kalmalı: in situ genelde temel stratejidir, ex situ çoğu zaman destekleyici bir güvenlik ağıdır, regeneration ve rewilding ise uzun vadeli toparlanmayı hedefler ve süreç onarımı ister. Sınavda iyi not alan cevaplar, sadece yöntem saymaz, bağlam seçer ve ölçütle değerlendirir.
Bir case study’yi Paper 2’de hızlı ve düzenli anlatmak için şu 5 cümle şablonu iş görür: 1) Yer ve ekosistemi tanımla, 2) sorun ve baskıyı yaz (habitat fragmentation, overfishing gibi), 3) seçilen stratejiyi belirt (in situ, ex situ, MPA, corridor), 4) iki net sonuç ver (bir ecological, bir social veya economic), 5) bir sınırlama ve bir geliştirme önerisi ekle. “Discuss” sorularında değerlendirmeyi dengede tutarsan, yani ecological, social, economic üçlüsünü birlikte taşırsan, cevap daha güçlü görünür. Eğer dış okuma yapacaksan, sadece .edu kaynaklara yönelmek güvenilirlik açısından daha iyi olur ve alıntı kalitesi artar. Son adım olarak, kendi Internal Assessment fikrini kurarken hangi metriği ölçeceğini baştan seç, çünkü başarı IB’de ölçüyle konuşur.
Bir ormanın kesilmesine “evet” ya da “hayır” demek kolay görünebilir, ama IB Environmental Systems and Societies (ESS) içinde önemli olan kararın kendisi değil, neden o
Bir nehri kirleten fabrikanın bacası sadece duman mı çıkarır, yoksa görünmeyen bir fatura da mı üretir? IB ESS’de environmental economics, tam olarak bu görünmeyen faturayı
Bir nehre atılan atık, bir gecede balıkları öldürebilir, ama o atığın durması çoğu zaman aylar, hatta yıllar alır. Çünkü çevre sorunları sadece “bilim” sorusu değil,
Şehirde yürürken burnuna egzoz kokusu geliyor, ufuk çizgisi gri bir perdeyle kapanıyor, bazen de gözlerin yanıyor; bunların hepsi urban air pollution dediğimiz konunun günlük hayattaki
Şehir dediğimiz yer, sadece binalar ve yollardan ibaret değil, büyük bir canlı organizma gibi sürekli besleniyor, büyüyor, ısınıyor, kirleniyor, bazen de kendini onarmaya çalışıyor. IB
IB ESS Topic 8.1 Human populations, insan nüfusunun nasıl değiştiğini, bu değişimin nedenlerini ve çevre üzerindeki etkilerini net bir sistem mantığıyla açıklar. Nüfusu bir “depo”
Bir gün marketten eve dönüyorsun, mutfak tezgahına koyduğun paketli ürünlerin çoğu, aslında üründen çok ambalaj gibi görünüyor. Üstüne bir de dolabın arkasında unutulan yoğurt, birkaç
Evde ışığı açtığında, kışın kombiyi çalıştırdığında ya da otobüse bindiğinde aslında aynı soruyla karşılaşıyorsun, bu enerjiyi hangi kaynaktan üretiyoruz ve bunun bedelini kim ödüyor? IB
Bir musluğu açtığında akan su, markette aldığın ekmek, kışın ısınmak için yaktığın yakıt, hatta telefonunun içindeki metal parçalar; hepsi natural resources (doğal kaynaklar) denen büyük
Gökyüzüne baktığında tek bir “hava” var gibi görünür, ama aslında atmosfer kat kat bir yapı gibidir ve her katın görevi farklıdır. IB Environmental Systems and